ABD, küresel siyasette süper güç konumunu sürdürürken, dünyanın birçok bölgesindeki stratejik hedeflerini korumak için farklı politikalar uygulamaktadır. Bu politikaların temelinde, bölgesel güç dengelerini şekillendirmek ve kendisine karşı tehdit oluşturabilecek unsurları sınırlamak yer almaktadır.
ABD’nin genel stratejileri arasında şunlar yer alır:
- Rusya’nın Doğu Avrupa ve Akdeniz’e yayılmasını engellemek,
- Almanya’nın Avrupa’da hegemonya kurmasını sınırlamak,
- Çin ve Japonya’nın Pasifik bölgesindeki nüfuzunu kontrol altında tutmak,
- Ortadoğu’da İran’ın yayılmacı politikalarını durdurmak,
- İsrail’in güvenliğini sağlamak,
- Ortadoğu’da Kürtleri tek çatı altında toplayarak stratejik bir müttefik yaratmak.
ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik stratejik hedefleri arasında, İran’ın bölgesel etkisini zayıflatmak ve bu boşluğu Türkiye ve Kürtler arasında olası bir ittifakla doldurmak dikkat çekmektedir. İran, Pers milliyetçiliği ve Şii mezhepçiliği üzerinden tarihsel olarak geniş bir coğrafyada etkinlik iddiasında bulunmuş bir devlettir. Şii Hilali olarak bilinen güvenlik doktrini, hem savunma hem de propaganda amacıyla kullanılmaktadır. Ancak, ABD’nin son yıllardaki politikaları, bu etkinin kırılmasına yönelik adımlar içeriyor.
ABD’nin Kürt Politikası: PYD ve PKK Ayrımı
ABD, Kürt gruplarla ilişkilerinde farklı bir strateji benimsemiştir. Özellikle PYD, Suriye’de DEAŞ’a karşı savaşta önemli bir ortak olarak öne çıkmıştır. Pentagon’un yayımladığı raporlarda, PYD/YPG’nin ABD’nin Suriye’deki en güvenilir kara gücü olduğu belirtilmiştir. Buna karşın, PKK’nin İran etkisi altında olduğu algısı, ABD’nin bu yapıya mesafeli yaklaşmasını açıklamaktadır. PKK, ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alırken, PYD’nin bu listede bulunmaması iki yapı arasındaki ayrımı net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Foreign Affairs dergisinde yayımlanan analizlere göre, ABD, PYD ile iş birliği yaparak bölgedeki stratejik çıkarlarını korumayı hedeflerken, PKK’nin İran ile olan bağlarını bir tehdit unsuru olarak görmektedir. Bu bağlamda, ABD’nin bölgedeki politikası, Kürtleri stratejik bir güç haline getirmekle birlikte, Türkiye’nin hassasiyetlerini de gözetmeyi amaçlamaktadır.
ABD’nin Kürt politikalarının temel amacı, Kürtleri İran, Rusya ve Suriye etkisinden çıkararak Türkiye ile aynı stratejik cephede buluşturmaktır. Ancak bu hedefin başarısı, hem bölgedeki yerel dinamiklere hem de Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımına bağlıdır.
Türk-Kürt İttifakı: Tarihsel ve Stratejik Zemin
Türk-Kürt ittifakları tarihsel olarak üç büyük dönüm noktasında kendini göstermiştir:
- Malazgirt (1071): Türkler ve Kürtler, Bizans İmparatorluğu’na karşı birlikte hareket ederek zafer kazanmıştır.
- Çaldıran (1514): Osmanlılar ve Kürtler, Safeviler karşısında ortak bir cephe oluşturmuştur.
- I. Dünya Savaşı: Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması sürecinde, Kürtler ve Türkler birçok noktada ortak çıkarlar etrafında hareket etmiştir.
Günümüzde, bu tarihsel ittifakların dördüncü dönüm noktası tartışılmaktadır. Ancak bu seferki süreç, hem bölgesel hem de uluslararası faktörlerin etkisiyle daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Türkiye, Kürtlerle stratejik bir iş birliği yapmadan Ortadoğu’da liderlik iddiasında bulunmakta zorlanabilir. Ancak bu ittifakın gerçekleşmesi, Kürtlerin anayasal haklarının tanınması, Kürtçe’nin ikinci resmi dil olması gibi konuların tartışılmasına bağlıdır.
İran, Rusya ve Suriye’nin Zayıflaması
ABD’nin Ortadoğu stratejisi, İran’ın bölgesel etkisini sınırlandırmak üzerine yoğunlaşmaktadır. İran’ın özellikle Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen üzerindeki etkisi, ABD ve İsrail için ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Kasım Süleymani’ye düzenlenen suikast ve İran’a bağlı vekil örgütlerin etkisiz hale getirilmesi, bu stratejinin somut adımlarıdır. Ayrıca, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın önünün açılması, İran ve Rusya’nın bölgedeki etkisini kırmaya yönelik bir hamle olarak görülebilir.
Bölgesel politikaların bir diğer hedefi ise Beşar Esad rejimidir. Suriye’nin federatif bir yapıya bölünmesi, ABD’nin uzun vadeli planları arasında yer almaktadır. Bu plan kapsamında, Kürtler, Arap Sünniler ve Nusayriler ayrı yönetim bölgelerine sahip olacaktır.
Win-Win Stratejisi
Ortadoğu’da büyük bir dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Bu süreçte, Türkiye’nin Kürtlerle stratejik bir ittifak kurması, ABD’nin bölgedeki politikalarına uygun bir adım olacaktır. Ancak bu ittifakın ideolojik değil, pragmatik temellere dayanması gerekmektedir. Kürtlerin Türkiye ile bölgesel iş birliği, ABD ile küresel stratejik ortaklık ve Türkiye iç siyasetinde dengeleyici bir rol üstlenmesi, bölgesel dengeleri yeniden şekillendirebilir.
Bu süreçte duygusal ve ideolojik yaklaşımlar yerine, rasyonel ve diplomatik adımların atılması kritik öneme sahiptir. ABD’nin kontrolünde bir Türk-Kürt stratejik ittifakının oluşup oluşmayacağını ise zaman gösterecektir.