Aranan haydut, kurnaz yapısına sadık kalarak, büyük olasılıkla gece kaçtı.
Beşar Esad, iddialara göre eşi ve üç yetişkin çocuğunu yanına alarak, hak ettiği sert cezadan kaçmak için aceleyle firar etti. Bu, elbette, on yıllar boyunca birçok insana keder, kayıp ve ızdırap yaşatmış bir korkağın beklenen sonuydu; insanlık ve ahlaka karşı işlediği uzun ve korkunç suçlar listesinden uzak bir sığınak aradı.
Ve şimdi, Esad Suriye değil, Rusya’yı evi olarak görüyor. Kendisine hoş bir misafirperverlik sunan hamisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in konuğu. Savaş suçlarıyla itham edilmiş ve adaletin pençesinden kaçmış bir diğer kişi olarak yerini alıyor.
Suriye’nin tiksindirici firari adamı, muhtemelen kendisi ve suç ortağı Asma’nın alışkın olduğu rahat hayatı finanse etmek için büyük miktarda yağmalanmış para ya da altın da yanına aldı.
Tasarım kıyafetleri içinde bu iki suçlunun, Rusya’nın geniş coğrafyasında bir yerlerdeki görkemli bir “güvenli evde” hayatlarının geri kalanını geçireceklerini düşünüyorum.
Bu arada, bir diktatörün ani çöküşünü şimdilik kutlayan bitkin Suriyeliler, sevdikleri vatanlarını yıllar boyu harap eden yıkıcı iç savaşın ardından ellerinden gelenin en iyisini yaparak toparlanmaya ve yeniden inşa etmeye çalışacaklar.
Ancak Esad çiftinin “yabancı” bir toprakta – coğrafyadan öte bir anlamda – yeni hayatlarının, kaçak gangsterlerin peşini bırakmayan korku ve belirsizlik duygusunun gölgesinde kalacağına inanıyorum.
Orada, Beşar ve Asma, eğer vicdan kırıntısı diye adlandırılabilecek bir zerreye sahiplerse, kendilerinin sebep olduğu dehşet verici acının bilinciyle çürüyüp gidecekler.
Bu lekeden asla kurtulamayacaklar.
Batılı başkentler ve haber merkezlerinde şu an sergilenen iğrenç revizyonist gösteriye rağmen, Beşar ve Asma’nın aynı Batılı başkentlerde ve haber merkezlerinde – aslında sadece çıkarları doğrultusunda yanlarında olan – pek çok dostu vardı. Şimdi, inandırıcılıktan uzak bir şekilde, her zaman Şam’daki “kasap”ın yüzleşmesini umduklarını iddia ediyorlar. Tabii ki bu, Batılı başkentlerin ve haber merkezlerinin, bir zamanlar alkışladıkları “iyi adam” otokratlarının aniden “kötü adam” ilan edildiği tanıdık retorik tiyatrosudur.
Beşar’ın babası Hafez de, Batılı liderler ve medya tarafından “iyi adam” otokrat olarak kabul edilmişti. Oğlu, 2000 yılında Suriye’nin sürekli ikamet eden despotu olduğunda, babasının acımasız yöntemlerini aynen benimseyerek yoluna devam etti.
1990’da Hafez Esad – 1982’de üç haftalık bir kuşatma sırasında 20.000 Suriyeli “isyancıyı” yok etmesi için orduya emir veren, şık bir takım elbise içinde bir sosyopat – dönemin ABD Başkanı George Bush tarafından rehabilite edilmişti. O dönemde kan bulaşmış bu tiran, Irak’ın etkisini azaltabilecek kullanışlı bir bölgesel müttefik olarak görülüyordu.
Washington ve Şam arasındaki ilişkiler, 20. yüzyılın geri kalanı boyunca ve yeni binyılın başlarında Beşar’ın başkanlığı süresince büyük ölçüde samimi kaldı.
Başlangıçta Beşar, Asma’nın da yardımıyla – PR odaklı, sempatik bir “hikâye” altında – acımasızlığını gizledi. Batılı başbakanlar, başkanlar ve kolayca kandırılan gazeteciler tarafından çekici bulunan, ilerici, laik bir Suriye’nin sembolleri olarak lanse edildiler.
Beşar, her yönüyle otoriter bir liderdi, ama yana yakıla Batı’nın müdahalesinden kaçınmaya çalıştı.
Avrupa Birliği, görünen o ki, Esad’a davetkâr ancak koşullu bir kucaklama sunmaya hazırlanıyordu.
Ne yazık ki Esad, kendini kurtarmak için ortadan kayboldu ve geç kalmış bir şekilde onu “zalim” olarak kınayan hafızasını yitirmiş Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i dans partnerinden mahrum bıraktı.
Merhaba, ikiyüzlülük. İşte karşınızda utanmaz yazarı.
Kaynak Link: Aljazeera