Ukrayna savaşının başından bu yana Almanya’nın içinden yükselen endişeli sesler artık yerini açık bir tehdit ve restleşmeye bırakıyor. Berlin, bugüne dek Moskova’nın doğrudan hedefi olmayacağını varsayarak Ukrayna’ya dolaylı destekler sunuyordu. Fakat şimdi, Almanya’nın Ukrayna’ya Taurus seyir füzeleri gönderme ihtimali, Kremlin’in sabrını taşırmış görünüyor. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Vasili Nebenzya’nın açıklaması, Avrupa için yeni ve tehlikeli bir eşiğin habercisi olabilir: “Eğer bu füzeler gönderilirse, Almanya savaşa doğrudan dahil olmuş sayılır.”
Bu ifade, diplomatik dilden çok savaş hukukuna ait bir beyan. Taurus füzelerinin teknik özellikleri dikkate alındığında, bu çıkışın yalnızca bir psikolojik savaş unsuru olmadığı anlaşılıyor. 500 kilometrelik menzili, otomatik hedef tanıma ve arazi eşleme sistemleriyle bu füzeler, stratejik derinlikteki komuta merkezlerini, radar sistemlerini ve yeraltı tesislerini imha edecek kapasiteye sahip. Kısacası, yalnızca “cephe gerisine” değil, “devlet aklına” yönelik bir silah.
Rusya’nın bu derece sert bir tepki vermesinin nedeni, yalnızca füzelerin teknik kabiliyetleri değil. Asıl mesele, Ukrayna’ya verilen bu tarz yüksek etkili mühimmatların, Batı’nın “dolaylı müdahale” sınırını aşıp doğrudan taraf olmaya evrilmesi. Amerika’nın bugüne kadar benzer füzeler vermesine rağmen aynı tonda bir tepki almaması, Almanya’ya yönelik bu resti daha da anlamlı kılıyor. Zira Amerika, büyük güçler dengesi içinde zaten başlı başına bir tarafken, Almanya’nın “Avrupa’nın kalbi” olarak savaşa çekilmesi, çatışmanın kıta sathına yayılması riskini doğuruyor.
Bu noktada soru şu: Almanya, bu füzeleri verir mi? Daha önemlisi, bu füzeleri Ukrayna kullanabilir mi? Taurus sistemleri, ancak belirli jetlerle ateşlenebiliyor: Tornado’lar, Eurofighter’lar, F-16’lar… Ukrayna’nın böyle bir hava filosuna sahip olmaması, beraberinde NATO uçaklarının ya doğrudan devreye girmesi ya da Ukrayna hava kuvvetlerinin NATO standartlarında yeniden yapılandırılmasını gerektiriyor. Bu da yalnızca silah desteği değil, bir askeri doktrin ve komuta entegrasyonu anlamına gelir.
Nebenzya’nın açıklamalarının arka planında yatan bir diğer mesaj da şu: “Savaş henüz bitmedi, daha da tırmanabilir.” Rusya’nın enerji tesislerine yönelik ateşkes önerisini uyguladığını savunmasına karşın, Ukrayna’nın 120’den fazla saldırı gerçekleştirdiğini ileri sürmesi, taraflar arasındaki güvensizliğin derinliğini ortaya koyuyor. Avrupa’ya yapılan “silah desteğini kesin” çağrısı da bu güvensizlik ikliminde bir son uyarı olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak; Ukrayna’nın Batı destekli direnişi, sadece Moskova için değil, Avrupa’nın kalbi için de bir sınav hâline gelmiş durumda. Almanya, eğer bu füzeleri gönderirse, yalnızca Ukrayna cephesine değil, tarihsel hafızasına da meydan okumuş olacak. Çünkü 20. yüzyılın iki dünya savaşının merkezinde yer alan bir ülkenin, yeniden bir kıtasal çatışmanın kıvılcımını çakması, tarihsel sorumluluğun ötesinde, jeopolitik bir kırılma anlamına gelir. Ve bu kırılma, yalnızca Berlin ile Moskova’yı değil, bütün Avrupa’yı içine çekebilir.