Suriye tarihinin en etkili liderlerinden biri olan Hafız Esad, 1970 yılında iktidara gelerek ülkeyi Baas ideolojisi etrafında yeniden şekillendirdi. Bu rejim, yüzeyde laiklik ve Arap birliği savunusu yaparken, derinlerde kendi varlığını sürdürebilmek için baskı ve şiddeti temel yöntem olarak benimsedi. Sovyetler Birliği ile kurulan stratejik ilişkiler ve Arap milliyetçiliği vurgusu, Esad rejiminin meşruiyetini güçlendiren unsurlar gibi görünse de, aslında Suriye halkının geniş bir kesimini dışlayan politikalar bu dönemde kökleşti.
Esad yönetimi, özellikle Müslüman Sünni çoğunluk ve Kürtler üzerindeki baskıcı politikalarıyla hafızalarda yer edindi. Sünni muhalefeti kontrol altında tutmak için keyfi tutuklamalar, zorunlu göçler ve toplu katliamlar, rejimin en bilinen yöntemleri oldu. 1982’de Hama’da gerçekleştirilen katliam, binlerce masum insanın ölümüne neden olarak rejimin acımasızlığını gözler önüne serdi. Bu katliam, Suriye’nin siyasi tarihinde bir dönüm noktası olmasının yanı sıra, Esad yönetiminin muhalefeti susturmak için her türlü yöntemi kullanabileceğini gösterdi.
Kürtler ve Ötekileştirme Politikaları
Baas rejiminin en dikkat çeken yönlerinden biri de Kürtlere yönelik uyguladığı baskıcı politikalar oldu. Arap milliyetçiliği ideolojisi çerçevesinde, Kürt kimliği sistematik bir şekilde yok sayıldı. Kürtçe dilinin yasaklanması, vatandaşlık haklarının gasp edilmesi ve kültürel kimliğin bastırılması, Kürt nüfusun ötekileştirilmesine ve sürekli bir huzursuzluk ortamının gelişmesine neden oldu. Bu durum, Suriye’nin toplumsal yapısında derin yaralar açtı ve ülkedeki etnik gerilimleri artırdı.
Arap Baharı ve Esad Rejiminin Çöküşü
Arap Baharı ile birlikte, Suriye’de de otoriter yönetimlere karşı bir direniş dalgası başladı. Hafız Esad’ın ölümünden sonra iktidarı devralan Beşar Esad, babasının yöntemlerini sürdüren bir lider olarak ortaya çıktı. Ancak, halkın özgürlük talebi ve rejime karşı artan öfke, Suriye’yi iç savaşa sürükledi. Beşar Esad, Rusya ve İran’ın desteğiyle, halkına karşı her türlü silahı kullanmaktan çekinmedi. Savaş, sadece Esad rejiminin değil, uluslararası ilişkilerde de bölgesel dengelerin değişmesine yol açtı.
Esad’ın devasa heykellerinin yıkılması, halkın otoriter rejimlere karşı zafer sembolü olarak tarihe geçti. Ancak bu zaferler, ekonomik, sosyal ve politik sorunları çözmek için yeterli olmadı. Bölgedeki diktatörlük rejimlerinin baskıcı politikaları, yalnızca mevcut sorunları derinleştirdi ve yeni çatışma dinamiklerini tetikledi.
Umut ve Geleceğe Bakış
Esad rejiminin yıkılışı, uzun yıllar süren bir mücadelenin ve büyük acıların sonucu olarak görülmelidir. Bölgedeki diğer baskıcı yönetimler için de bu durum bir uyarı niteliğindedir: Halkların özgürlük ve adalet talebi, hiçbir otoriter rejimin sonsuza kadar ayakta kalamayacağını gösterir. Suriye örneği, Ortadoğu’da değişimin kaçınılmaz olduğunu ve özgürlük umutlarının diri tutulması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Son olarak, bu tarihsel süreç, sadece Esad rejiminin değil, tüm otoriter yapıların halkın iradesi karşısında yıkılmaya mahkûm olduğunu gösteriyor. Her baskı rejimi gibi, Baas ideolojisi de tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı. Şimdi, bölge halklarının önünde daha adil ve özgür bir gelecek inşa etme zamanı.